İstanbul’da yaşayıp…
İstanbul’u özlemek diyorum sadece…
Cuma günü iş için avrupa yakasında bulunmam gerekiyordu. Sabahın erken saatlerinde düştüm yollara. Sabah erkenden çıkıp, bir de bulunmam gereken saatden yarım saat önce Kadıköy’e varınca bir afalladım önce. Vapura binip karşıya geçmem gerekiyordu ama durdum, bir süre haydarpaşayı ve martıları seyrettim. Sonra üniversite zamanlarımda bile uğramadığım bir büfe çarptı gözüme, hiç düşünmeden gittim oturdum, sıcacık bir çay ve bir de tost söyledim. Çay ve tostum geldi, ben hala öylece vapuru ve martıları seyrediyordum. O kadar zaman olmuş ki onları seyretmeyeli, sanki onları ilk kez gören bir çocuk gibi seyrettim. Martılara simit, ekmek parçası atan insanları ve martıların küçücük bir parça yakalayabilmek için verdikleri mücadeleyi izledim. Sonra düşündüm, İstanbul’da yaşıyorum, çoğu zaman trafiğinden, kalabalıklığından, insanların birbirine olan saygısızlığından, kültürel yozlaşmadan ve daha birçok şeyden şikayet ediyorum, ama bunları yaparken nasıl olur da İstanbul’u özleyebiliyorum diye kafamdan geçirdim. Sonra yarım saatim geçti, büfeden ayrılıp vapura bindim. Ve karşıya geçerken ve uyanmakta olan şehire tekrar bakarken kafamda bir şimşek çaktı.
Bu şehrin bir ruhu var ve o bana gerçekten dokunuyor. İnce ince içime işliyor…
İşte İstanbul’da yaşayıp ta onu bu kadar çok özlememin sebebi bu.
Yine de bunu hissetmek hoşuma gitti , en azından İstanbul’un değerini anladım, üzerinde yürüdüğüm her taşın,toprağın değerini daha çok anlıyorum şimdi. İstanbul’u daha iyi anlıyorum.
Bir yorum
Muhammed
Zaten hep öyle değil midir? Bizim hiç ummadığımız veya bazen farkına bile varmadığımız çoğu şeyin bir ruhu olması…